22 Ekim 2014 Çarşamba

#Mucize Meselesi

Mucizelere inanır mısınız?

Aklınıza her gelenin gerçekleştiği, tahayyül ettiğinizden daha fazlasının kısa zamanda önünüze serildiği, hatta "o kadar da" olmaz dediğiniz şeylerin resmen "olduğu" olaylar yaşamışsınızdır. 

İşte bu tür olaylar, yaşamayı sevmenin somut nedenleridir. İnandığınız yaratıcının, evrenin ya da o her neyse, o gücün sizi sevdiği anlamına gelir. 

Ben ne zaman umutsuzluğa kapılsam, ne zaman stres yakamı bırakmasa beni tutup sarsacak güzel bir şey başıma gelir ve içinde olduğum mutsuzluktan utanırım. Böylece etrafımdaki iyi şeyleri görmek için yeni nedenlere ihtiyacım olmaz ve tüm olumsuzluklar da yanımdan geçer gider, bana etki etmez.

Büyük mutluluklara ihtiyacımız olmadığını ve küçük, büyük hiçbir olumsuzluğun hayatımızın sonunu getirmediğini görebilmek sandığınız kadar zor değil.

Görün, etrafta olan biten iyi şeylere duyarlı olun. Bir insanın bir köpeği doyurmasını görün ve bundan mutlu olun. O kadar da zor değil. Kocaman bir günü, geçmek bilmemesinden şikayet ederek değil, küçücük mutluluklarla dopdolu hale getirerek yaşayın. 

Deneyin. Hepimiz, sahip olduğumuz iyi ve kötü şeyler açısından eşit olabiliriz. Ne acılarınızı yeryüzündeki en çilekeş insanmış gibi yaşayın ne de mutluluklarınızı bulutların üzerinde kalarak. 

Mucizenin insanın beklentilerinden ibaret olduğunu o zaman fark edeceksiniz. 

Ve mucize diye bir şeyin var olduğunu da, küçük şeylerden mutlu olmayı öğrendiğiniz zaman göreceksiniz.

19 Ekim 2014 Pazar

#Geçinmek Meselesi

En zor şeydir sevdiğiniz insanların tahammül gerektirmesi.

Hiçbirimiz dört dörtlük değiliz klişesi klişe olduğu kadar doğrudur da. Kusurlarımızın farkında olmak da yeterli değildir ,bu kusurlardan kurtulmak için istekli olmak gerekir. Bu kötü yanlarımızın etrafımızdakilere verdiği zararı en aza indirmeyi sağlamak da yine bize düşen görevdir.

Yakınımızdakilerin olumsuz taraflarının iyi yanlarının önüne geçmesine izin vermemek gerekir. Fakat tahammül ve sabır gerektiren zamanlarda o insan, dünyanın en kötü insanı oluverir gözümüzde. Böyle zamanlarda aklımıza acaba o benim hangi olumsuz tarafıma tahammül ediyor, sabır gösteriyor diye düşünmek insanın objektif olmasını sağlar tabi egoist ya da narsist değilseniz. Genelde insan yalnızca kendi penceresinden bakmayı bilir. Empati, anlayış, objektiflik pek başarılı olduğumuz konular değil ne yazık ki. Fakat tüm bunlar en başta emek gerektirdiği için insanı yorsa da uzun vadede hayatı kolaylaştıran şeylerdir. Ya da en kolayı eğer başarabiliyorsanız, hayatınızdaki insanların davranışlarının nedenlerini düşünmeden, sorgulamadan, umursamadan yaşamaktır; bu ne kadar sağlıklıdır, tartışılır. 

Hayat zaten hayli kısa, kazandığımız gönülleri ellerinde olmayan sevimsiz yanları için kırmaya değmez, görmezden gelin olsun bitsin.

13 Ekim 2014 Pazartesi

#Zaman Meselesi
Zamanın hızlı geçmesi korkuturdu beni en çok. Saatler, günler, haftalar göz açıp kapayıncaya kadar geçerdi ve ben yetişemezdim hiçbir zaman bu hıza. Hep geride kalırdım, bir hafta önceki derdim aklımda kalırdı, bir gün önceki yemeğin tadı damağımda kalırdı, aylar önce okuduğum bir şiir aklımda kalırdı. Ben geri kalırdım zamandan ve zaman hep benden ilerideydi. Ben kimseyle değil, bir kendimle bir de zamanla yarışırdım en çok ve en çok kendimle bir de geçen zamanla kavgalıydım. Geçmek bilmeseydi biraz zaman. Biraz tadını çıkarsaydık şu zamanların, ne çabuk geçti yıllar demeye fırsat vermeseydi. Ben geçirdiğim her anı dolu dolu yaşamak isterken zamanın daha hızlı akmasına destek veriyordum aslında. Ama geçen hiçbir anım için de "boş" sıfatını yakıştırmak istemiyordum ileride. Bu zamanın içinde yaşamak demek bir kısır döngüye kapılıp gitmek demekti. Ve bir gün bu kısır döngü illa ki sona erecekti...

12 Ekim 2014 Pazar

#Ying-Yang

"Kötüler koşarken iyiler en azından yürümeli." 
(Pek Yakında- Cem Yılmaz)

Kötüler koşuyor.
Kötüler, koşmayı bırak en güzel arabalara en güzel uçaklara biniyor. 
Kötüler, konuşuyor.
Kötüler hiç susmuyor.

İyiler, ölüyor.
İyiler sessiz kalıyor.
İyiler, bazen yürüyemiyor, konuşamıyor, duyamıyor, dokunamıyor.
İyiler, neden en çok onlar üzülüyor?

Dünyanın üzerinde insanları ikiye ayırmak gerekse belki de kolayca iyiler ve kötüler diye ikiye ayırırdık. Felsefe derslerinde hep iyilik ve kötülüğün göreceli oluşundan söz ettik, evrensel iyilik ve kötülükler de vardı lakin. Adam öldürmek kötülüktü mesela, bir yaşlıya otobüste yer vermek iyilik. 

Kötü kimdi? İyi kimdi? Bir çok kez kendimi iyilik ederken de kötülük ederken de bulmuştum. Hem insanın iyiliği ve kötülüğü kendineydi en başta. En önce kendimize iyilik etmeliydik ve kendimize kötülük etmemeyi öğrenmeliydik. 

Bir keresinde arkadaşım "kimse, içinde salt iyilik barındırmadığı gibi salt kötülük de barındırmaz" demişti. İnsan aslında Ying-Yang'ın ta kendisiydi. İnkar etmemek gerekir ki kimilerinde Ying-Yang'ın siyah kısmı beyazını yok edecek kadar fazlaydı, onlara "kötü" demek kaçınılmazdı. İşte bu "kötü"lerin koşmalarına, uçmalarına şahit olunca; iyiler en azından yürümeli diyorsun. Eğer o kötüler, yollara engeller koymadıysa tabii. 

İyiler, en azından yürümeli; en azından güzel bir amaç için küçük bir adım atmalı ki "kötü"lerin barınacağı tek bir metrekare kalmasın.

11 Ekim 2014 Cumartesi

#Hayal Meselesi
İnsanoğlu durmadan ister ve istediği her şeyin hayalini kurar. Hayaller gerçek olmayınca da hayal kırıklığına uğrar bu insanoğlu. Hayaller kırılgan şeylerdir. Kurdum ve yıkıldı, ben gidiyorum dememek gerekir. Çünkü, hayalin her neyse sen ona bir rol verirsin hayatında. Somut olmasa da, varlığı anlaşılmaz gibi görünse de sana yaşam enerjisini veren o hayal denen şeydir işte. Sen her gün uyandığında onun için çabalar, ona ulaşmak için uğraşırsın. Uyanmak ve uyumak, yeni güne başlamak ve yeni günün başlamasını istemek için bir nedenin vardır artık. Bazen engellerle karşılaşırsın, hayalinin "hayal" olduğunu hatırlatan. Bazen biri gelir, "amma da çok hayal kuruyorsun be" der. Durur düşünür, biraz gerçekçi olayım dersin. Sonra ne olur biliyor musun? Aradığın gerçek senin hayatında kocaman rol verdiğin o hayalinin ta kendisidir. Bakma sen gerçekçilikten bahsedenlere, bakma sen bir rüyada olduğunu söyleyenlere. Bakma, onlar yaşamayı amaçsızlaştırmışlardır; yer, içer, uyurlar. Uyandıklarına lanet ederler hatta. Bakma sen, sana sınırlar koymaya kalkışan hadsizlere. Sen kendine bak. Bak bakalım, ne görüyorsun? Tüm hayallerini, amaçlarını gerçekleştirmek için ihtiyacın olan kudret yine sende! Bak kendine. Bak, kendi gözlerinde kendine olan inancını, hedefine olan sadakatini gör. Gör ve inan. 

10 Ekim 2014 Cuma

#Değişmek Meselesi
Sizin de etrafınızda sürekli mutsuz olan insanlar var mı?

Sürekli dünyanın sahip olduğu tüm olumsuzluklardan, ülkenin gidişatından, eğitim sisteminin işe yaramazlığından, ötekileştirmenin yanlışlığından, kendi acılarından, insanların acılarından bahsedip duran bu insanlar tüm enerjimizi söküp alırlar. Biz de memnun değiliz kurulmuş ve değiştirilemeyen bu düzenden, yaşanan acı şeylerden... Ama insan sadece konuşarak etrafındakilerin başını ağrıtacağına durup düşünmeli, ben ne yapabilirim diye. Eğer bu sorunun cevabını kendine veremiyorsan, şahit olduğun her olumsuzluğu dillendirmeye de hakkın yok. Eğer bir çözümün yoksa, sadece düşünce aşamasında olsa bile, lütfen sessizce mutsuz ol. 

Ya da eğer soruna cevap bulabiliyorsan, uzun vadede bile olsa tek başına, birey olarak faydalı olabileceğini düşünüyorsan, değişime kendinden başlamaya cesaretin varsa; çözüme giden yolda yürürken etrafına olumsuzlukları hatırlatmaya fırsatın da olmaz zaten. Evet, değişmesi gereken çok şey var. Değiştirilmesi gereken, değiştirilmeyi bekleyen hiçbir şeyi oturduğumuz yerden ahkam keserek değiştiremeyiz. En büyük parçaya ulaşana kadar, önce küçük parçaları, gözden kaçan önemsiz şeyleri değiştirerek işe koyulmalıyız.

Mesela kendimizi, kişiliğimizi, olumsuz taraflarımızı, bakış açımızı, düşüncelerimizi, davranışlarımızı... Burada bir sır var aslında. İnsan kendinde bulunan olumsuzlukları değiştirmeye başladığında, tüm olumsuzluklar şekil değiştiriyor ve kişi daha fazla, daha ulaşılamaz şeyleri değiştirmek için güç kazanıyor. Önce sen değişeceksin. Sen, o çizdiğin net çizgilerini sileceksin, koyduğun sınırlarını aşacaksın, tabularını yıkacaksın önce. Mutlu olmayı öğreneceksin, gördüğün her olumsuzluğa duyarlı kalacaksın ama dünyanı başına yıkmayacak hiçbir şey, etrafa sürekli tiksinerek bakmayacaksın. Mutlu olmayı öğreneceksin, evet mutlu olmak öğrenilecek bir şeydir. Öğreneceksin. Üzülmeyi gerektiren şeylere üzüleceksin, tepkini göstereceksin ama ortalıkta sürekli ah vah diyerek dolaşmayacaksın. Dünyanın tertemiz bir yer olması için herkes kendi kapısının önünü süpürmeliymiş ya, sen de önce kendinden başlayacaksın değişime. Değişeceksin ama kimseye benzemeden, kendin kalarak, nev-i şahsına münhasır biri olarak; ama mutlu biri olarak. Güneşin doğuşunda, gökyüzünün maviliğinde, ağaçların yapraklarında, çiçeklerin renginde, havanın sıcaklığında ve yağan yağmurda birer sebep bulacaksın. 

Her şeyin daha iyi olacağına dair umudunu hep besleyeceksin, o umudun hevesini kırmayacaksın. Her gün, gücünü ve inancını artıracaksın. Etrafındaki her şeyin, herkesin olumlu değişimine şahit oldukça, inan, dünya daha yaşanılır bir yer olacak.

9 Ekim 2014 Perşembe

#YOLCU
Ben bir gemiye binmek için uğraşıyorum. Ben denize sevdalıyım esasen. O gemiye binebilmek için ne çok yol denedim. Hazırlığımı yaptım. Kaptanla anlaştım. Yolcularla tanıştım. Bilet kalmadı dediler. Ben şöyle köşeye kıvrılırım dedim. Gemi kalkacakken limana geldim. Bir de baktım, limanı az evvel terk etmiş gemi. Son dakikada kaçırmışım. Daha hızlı koşsaydım yetişir miydim? Limanda öylece kalakaldım. Gözlerime yaşlar hücum etti, aldırmadım. Keşke demeyecektim, inat ettim. 

Gemi yine gelir nasıl olsa. Gemi bu işi ne, liman liman dolaşmak değil mi. Yine gelecek. Ben o gemiye, bu sefer binmek için elimden gelenin daha fazlasını yapacağım.

Geçen sefer sadece elimden geleni yapmıştım. Son dakikada kaçırmak kaderin bir cilvesiydi. Bana müstahaktı. Ya da kısmetti, kısmet değildi, kim bilirdi?

Bir şeye çok yaklaşıp tam dokunacakken onu kaybettiğiniz oldu mu hiç? Bugün aynen yaşadığım buydu işte.

Ben deniz sevdamdan vazgeçmedim.
Bir dahaki sefere dedim.
Keşke demeyecektim, inat ettim.





Son olarak; bu blogu açmamda ilham kaynağı olan ve bu gemi macerasında bana yoldaşlık eden, umuyorum gemide de yol arkadaşım olacak arkadaşım Büşra'ya desteği için çok teşekkür ediyorum. 
Büşra'nın bloguna uğramak için tık tık : http://reklamgibireklam.blogspot.com.tr/