7 Ocak 2015 Çarşamba

#Ayrıntı Meselesi
Ayrıntılara kafasını yoranlar iyi bilir; bir insanın sarf ettiği tek bir cümledeki tek bir kelimenin neden o kişi tarafından tercih edildiğini bile saatlerce düşünürsünüz. O kelime yerine başka kelime seçemez miydi? Kasıtlı mıydı, bilmeden miydi? Aslında düşünmeden mi konuşurdu yoksa hep düşünür öyle mi konuşurdu? Ne demek istemişti aslında ya da aslında demek istediği bir şey yoktu da bu tamamen benim kuruntum muydu? 
İşte o ince sınır çizgisi... 
İnsanlarla ilişkilerde başımıza gelenlerin sebepleri; bizim bazı şeyleri görmeyecek ve anlayamayacak kadar dikkatsiz olmamız mıydı yoksa her ayrıntıyı düşünme hastalığı yüzünden sahip olduğumuz saçma kuruntularımız mı? Bundan kurtulmanın yolu çok basitti aslında; düşünmeyecektik, her söylenene her yapılana takılmayacaktık, umursamamayı öğrenecektik. Acaba bana bir şey mi ima etti? Eğer öyleyse de "bana ne" diyebilmeyi öğrenmek lazımdı. 
Demesi kolay, davranışa dökmesi zordu. Üstelik ayrıntılar bu kadarla sınırlı değildi, dahası vardı. 
***
Bir süre sonra bu takıntıyla yaşamanın ne kadar zor olduğunu fark ediyorsun; ruhsal durumunu olumsuz etkilediğini ve konforunu düşürdüğünü görüyorsun. Eğer kendi kendine söz verirsen çoğu zaman çoğu şeyi görmezden gelmeyi, görmemeyi, unutmayı başarabiliyorsun. Fakat bazen öyle zamanlar oluyor ki, yine o kaçarak uzaklaştığın ve aklına getirmemeye çalıştığın huyuna yenik düşüyorsun. Ayrıntılar içinde yine boğulup gidiyorsun. Sevdiğin, değer verdiğin insanları bile sorguluyor; sonra yine kendine kızıyorsun. Her seferinde başa dönüyorsun. Her şeyin, insan ilişkilerinin, saygının, sevginin kilit noktalarını öğrenmiş olmana rağmen bu ayrıntılara zaman harcama illeti yüzünden öğrendiğin her şeyi hiç bilmiyormuş gibi en başa dönüyorsun. Oysa, hepimiz farklıyız ve hepimizin dünyaya baktığı pencere farklı bir dünyadan açılıyor. Etrafımızdaki herkesi olduğu gibi kabullenmeyi davranışa da dökebilmek gerek; her davranışa, her söylenene, her söylenmeyene bir yakıştırma yapmaktan ya da hepsinden bir anlam çıkarmaktan vazgeçmek gerek. 
O kadar çok gereklilik var ki! 
Umarım en kısa zamanda kapılıp gittiğim ayrıntılar okyanusundan kurtulur; doğru şeyleri fark edebildiğim ama "olsun be ölümlü dünya" dediğim günlerime geri dönerim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder